HayrettinKaraman.net Site Ana Sayfasına Geçiş Facebook Sayfasına Geçiş Twitter Sayfasına Geçiş instagram Sayfasına Geçiş YouTube Sayfasına Geçiş
Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
 


Din-devlet ilişkisi üzerine bazı düşünceler14

1. Devletin ve hükumetin beşeri bir ihtiyaçtan doğduğu doğrudur, elbette toplu halde yaşayan insanların buna ihtiyaçları vardır, ancak "devlet ve hükumetin Kur'an'da bahis konusu olmadığı ve İslam'ın, bu konularda bir talebinin bulunmadığı" iddiası isabetli değildir. Bize göre doğru olanı vaktiyle şöyle ifade etmiştik:

İslam'ın devlet talebinin olup olmadığı, daha geniş bir ifade ile İslam ve devlet ilişkisi son yıllarda sıkça gündeme gelmiş ve tartışılmıştır. Bu tartışmada İslam'ın laik karakterli bir din olduğunu savunanlar doğrudan naslara ve özellikle Kur'an'a bakmışlar, bu kaynakta mahiyet ve niteliklerini Allah'ın belirlediği bir devleti aramışlardır. Gerçi Kur'an doğru okunduğunda nitelikleri dolaylı ve genel hatlarıyla belirlenmiş bir devlet kavramını onda bulmak da mümkündür, ancak biz burada dinin müminlerden istediklerini hareket noktası yaparak "İslam'ın devlet talebi" konusuna yaklaşmayı deneyeceğiz. Bunun için de fazla uzaklara gitmeden iki örnek üzerinde duracağız: Örtünme ve Kur'an öğretimi.

İslam, kendisine inanan ve hayatını inancına göre yaşamak isteyenlerden -ferde veya topluma yönelik birçok şey arasında- belli ölçülerde örtünmelerini ve dinlerini, onun ana kaynağını öğrenmelerini, öğrendiklerini hayata geçirmek için gerekli bulunan din eğitimini almalarını da istemektedir. Bir müslüman İslam'ın bu taleplerini yerine getirmek için örgütlenmeye muhtaçtır. Bu örgütlenmeyi ya devlet yapacaktır, yahut da müslümanların sivil olarak örgütlenmelerine izin ve imkan verecektir. Devlet bir yandan örtünenlerin okumalarını ve kamu görevi almalarını, diğer yandan da din eğitimini ve Kur'an öğrenimini engeller, sınırlar ve yasaklarsa İslam ile devlet, müminlerin yerine getirmek mecburiyetinde oldukları "dinin emir ve talepleri" ile devletin talepleri arasında çatışma ortaya çıkar. Müminler açıkça dinin taleplerine aykırı bulunan devlet emirlerine uymakta zorlanırlar, ikileme düşerler; devletin emri usulüne göre yapılmış ictihada dayanmaz da, laiklik ilkesi gerekçe gösterilerek din kâle alınmadan, din ve vicdan hürriyetinin gereğine uyulmadan verilmiş olursa bu emre uyamazlar, bu emri veren devlete karşı yabancılaşmaya başlarlar.

Böyle bir durumda müslümanların şunları yapmaları muhtemel hale gelir: a) Sivil itaatsizlik, yani kanunun hukuka aykırı olması sebebiyle ona uymamak, ceza alsa da dinin talebini yerine getirmeye devam etmek. b) Kamil manada din ve vicdan hürriyeti veren bir iktidar talep etmek, bunun için elden gelen meşru gayretleri göstermek. c) Başka inanç ve hayat tarzı sahipleri ile anlaşarak böyle bir iktidarın oluşturulması mümkün olmazsa, başkalarına da din ve vicdan hürriyeti tanımakla beraber İslam'ı önceleyen, onu hak ve ona aykırı olanları batıl olarak değerlendiren, bâtılın değil, hakkın gelişip yayılmasını hedefleyen devleti ve iktidarı oluşturmak.

2. İslam devleti veya İslamî devletin terim olarak farkı oturmuş değildir, bunları ayrı mânalarda kullanan kimselerin maksatlarını açıklamaları gerekir. Nisbeten oturmuş olan iki terim, İslam ülkesi devleti ile İslam veya İslamî devlettir. Bunlardan birincisi halkının çoğu müslüman olan, müslüman nüfusun hakim bulunduğu devleti ifade etmektedir; böyle bir devletin İslamî tanımlamasına uyması da, uymaması da vaki olmaktadır. İslam devleti veya İslamî devletten maksat ise devletin temel referansının İslam olduğu bir yapıdır.

İslam bugüne kadar bilinen ve uygulanan siyasi sistemlerden birini isim vererek ve tanımlayarak öngörmemiş, emretmemiştir. Ancak bu, her siyasî sistemin İslam'a uygun düşeceği mânasına da gelmez. İslam'ın ortaya koyduğu, iman edenleri bağladığı esaslar, kurallar, amaçlar siyasi sistemlerin de İslam'a uygun ve meşru olup olmadıklarını belirlemede yol göstericidir, belirleyicidir. İslamî siyaset sisteminin ve devletin yapısında, her biri Kur'an'da defalarca zikredilen ve Kur'ânî anlamları da belli olan şu unsurlar vardır: Tevhîd, itâat, hilâfet, bey'at, şûrâ, emir bi'l-ma'rûf nehiy ani'l-münker, velâyet, mülk, hüküm, adalet, ehliyet ve emanet. Bunları ihtiva eden sistemler İslamî'dir, meşrûdur.

3. Medine Vesikasından yola çıkılarak oluşturulan ve teklif edilen siyasî-sosyal model, vaktiyle denenmiş, müslümanlar dışındaki tarafların hiyanetleri (sözleşmeye bağlı kalmamaları) yüzünden bozulmuş, yerine İslam'ın amaçlarını -ki bunların içinde din ve vicdan hürriyyeti de vardır- müslümanların hakim bulunacakları bir siyasi sistem içinde gerçekleştirme yolu ve usulü ikame edilmiş olan bir modelin, günün şartlarında başka türlüsü mümkün görülmeyerek yeniden devreye sokulma projesidir. Hedef din, düşünce ve vicdan hürriyeti üzerindeki baskıları kaldırmak, toplu hayatın zaruri kıldığı ortak alan, bu alana mahsus mevzûât ve uygulamalar dışında bütün din ve düşünce mensuplarına özgürlük getirmektir. Bu projeyi savunanların düşünce ve tekliflerinde, 28 Şubat'tan sonra ne gibi değişiklikler olduğunu net ve tam olarak bilmiyorum. Projenin, müslümanların yaşadıkları realiteye uygun olup olmadığı konusunda kesin bir şey söylemek bana göre mümkün değildir, bunu deneme ortaya çıkaracaktır. Bu arada müslümanların maruz bulundukları baskıların hafifletilmesi veya ortadan kaldırılması için başka modellerin/projelerin olup olmadığı, var ise bunların imkan, meşruiyet ve uyumu da sorgulanmalıdır.

4. İslam'a yakınlık veya uzaklık isme değil, ismin ifade ettiği mahiyete bağlıdır. Hangi yapının İslam'a uygun olacağı konusu yukarıda açıklanmıştır.

5. Velâyet-i fakih kavramını ait olduğu mezhebin bağlamından çıkararak İslam alimlerinin siyasî ve sosyal selahiyet ve sorumlulukları olarak anladığımız takdirde, 2 mezhebin alimlerinin böyle bir anlayışta birleşmeleri halinde mesele kalmaz. İslamî-siyasî model içinde özellikle şûrâ, ictihad ve denetim fonksiyonlarında alimlerin başkasıyla ikame edilemez yerleri vardır.

6. Hz. Davûd ve Hz. Süleyman Allah tarafından peygamberliğe layık görülmüş ve zamanı gelince de vahye mazhar olmuş seçkin insanlardır. Bunlar hükümdar olsalar bile ehliyet, emanet, adalet gibi ilkeler zayi olmaz. Başkalarını bunlara kıyas etmek mümkün değildir. Bu sebeple peygamber olmayan şahıslar devletin başına geçerken ümmetin rızasını almak ve onların denetimlerine teslim olmak durumundadırlar. Saltanat bu iki unsuru reddettiği için meşru değildir.

7. İslamî düzen kurduklarını ve bu düzenin ana kanunu olmak üzere islamî anayasa yaptıklarını iddia eden bazı İslam ülkelerinin yapıp ettikleri, ictihadın geniş ölçüde rol oynadığı denemelerden ibarettir. İctihadın isabet etmesi kadar hata etmesi de ihtimal dahilindedir. İyi niyetli ve ehliyetli kadroların rehberliğinde yapılan tecrübeler hem müslümanlar hem de insanlık için bir kazançtır. Müslüman olmayanlar, müslüman olup da ictihadları farklı bulunanlar taassubu bir yana bırakmalı, bu tecrübelerin sağlıklı yapılabilmesi için olumsuz müdahaleler yapmamalı, kendilerine göre hatalı olan yönleri açıklayıp tartışmalıdırlar.

8. Yeni bağımsızlıklarına kavuşan İslam ülkelerine her inançtan insanlar ve guruplar akın etmekte, halka ve yöneticilere karşı yoğun bir telkin ve propaganda kampanyası yürütmektedirler. Bunların içinde inanç bakımından samimi olanlar yanında, bu ülkelerden elde edecekleri menfaate göre bir politika takip edenler de vardır. Şaşırmış ve başları dönmüş, kafaları karışmış bulunan bu " İslamî bilgi ve kültür altyapısı zayıf" müslümanların sağlıklı bir İslamî-siyâsî yapı oluşturmaları oldukça zor görünüyor. Menfaat ve taassuptan uzak bir İslamî rehberlik de ortada gözükmüyor. Deneyerek, yanıldığını anlayıp yeniden deneyerek iyi bir sonuca ulaşmalarını diliyorum. Bu arada samimi ve ehliyetli İslam alimleri de sorumluluklarını unutmamak durumundadırlar.

9. Bu gibi konularda bütün müslümanları kastederek hüküm vermek ve değerlendirme yapmak mümkün ve doğru olmaz. Şöyle olanlar, böyle olanlar var denilebilir; bunların da nisbetleri belli değildir. Şöyle bir genel değerlendirme yanlış olmasa gerektir: Müslümanların sivil kurum ve kuruluşları ile yaptıkları faaliyetler, evrensel kriterlere göre de hakları olan şeyleri almaları ve korumaları için yeterli olmamıştır.

10. Abant toplantılarını ben hiçbir zaman bir inanç ve zihniyet uzlaşması arayışı olarak görmedim ve böyle algılamadım. Bana göre böyle bir uzlaşma arayışı, mesela ateistin biraz müslüman, müslümanın da bir parça ateist olması arayışı kadar paradoksaldır, imkansızdır. Faraza böyle bir uzlaşma olsa ortaya çıkan şey ne ateizm olur ne de İslam. Abant'ta şunlar hedefleniyor ve ben bunun için oraya gidiyorum: a) Aynı ülkede yaşayan farklı inanç ve hayat tarzına sahip insanların birbirlerini tanımaları, dinlemeleri, anlamaları yani diyalog. b) Hepsinin birleştiği olumlu fikir ve oluşlar varsa desteklenmesi, olumsuz olaylar ve oluşlar varsa bunlara da karşı çıkılması. Herkesin haksız olduğunda birleştiği dayatmalara karşı ortak mücadele zemininin oluşturulması. c) Farklıların bir arada, farklılıklarını koruyarak; adalet, eşitlik ve özgürlük çerçevesinde yaşamalarının mümkün olup olmadığının araştırılması, mümkün görülürse bunun modelinin, projesinin hazırlanmasına katkıda bulunulması.

"Abant toplantıları amacına ulaşsa bu ideal bir İslamî model mi olur?" şeklinde soru soranlara vereceğim cevap şu karşı sorulardan ibarettir: Bin yıldan fazla İslam âlemine hakim olan saltanat modeli İslâmî ve ideal miydi? İslam alimleri, zalim, fasık, gayr-i müslim idarecilerin yönetimi altında bulunan müslümanların dinlerini nasıl yaşayacakları konusuna eğilmediler mi? Zulme ve haksızlığa karşı ötekilerle iş ve güç birliği yapmak İslam'a aykırı mıdır?

Bu toplantılar, amacından saptırılmaz, kötü zannın hakimiyeti altında değerlendirilmez, inançtan ve ilkeden taviz vermeye dönüşmez ve böyle algılanmaz ise fayda getirebilir.



14 Bu bölüm, yazarın Laik Düzende Dini Yaşamak - II isimli kitabından alınmıştır. Bknz. s. 253 vd.



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

  Şu anda sayfası gösterilen kitap.
Bu Kitapta:
Önceki Başlık
Sonraki Başlık
İçindekiler
Site Sayfaları
Ana Sayfa
Hakkında
Makaleleri
Kitapları
Soru Konuları
Soru Listesi
Hayrettin Karaman`ın Sohbetleri
Şiirleri
Bestelenmiş ve Seslendirilmiş Şiirleri
Bütün site içeriğinin genel kelime indeksi.
Sitede Arama
Hayrettin Karaman'ın Siteye Son Eklenen Yazıları
E-posta
Siteyi Link ve Kaynak Gösterimi
m.HayrettinKaraman.net Mobil-Metin Versiyonu Hakkında

Facebook Sayfası:

Bulunduğunuz Sayfayı:



Sayfa başına gider Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
   
Bu Kitapta: Önceki Başlık Sonraki Başlık İçindekiler