HayrettinKaraman.net Site Ana Sayfasına Geçiş Facebook Sayfasına Geçiş Twitter Sayfasına Geçiş instagram Sayfasına Geçiş YouTube Sayfasına Geçiş
Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
 


Çizakça Hoca'nın Mektubu

Değerli aydın ve ilim adamı Prof. Dr. Murat Çizakça, bir röportajına tenkit ve katkılar içeren yazılarıma cevap olmak üzere Yeni Şafak'a bir mektup göndermişler. Gazetenin diğer sayfaları yayıma müsait olmadığı için ben, mektubu -giriş ve kaynakça kısmını atarak- burada yayımlıyorum. Sonra da bazı düşüncelerimi yazacağım. Sayın Çizakça girişte, olgunluk göstererek yazıma teşekkür ediyor ve arkasından şunları kaydediyor:

İslam ve Demokrasi (1)
Önce şu sözlerinizi ele alalım. "Çizakça hoca'nın ılımlı ve radikal Islam tanımlamaları, bu terimlerin mâna ve mahiyetlerini tam olarak yansıtmıyor. Radikal İslam tanımında iki unsur var: a) Şeriatın en doğru, en yüksek hukuk sistemi olduğuna inanmak, b) Bir kere iktidara geldiğinde asla gitmemeyi düşünmek. Bu iki unsurdan birincisi hem radikal hem de ılımlı İslam'da vardır, olmalıdır; bu inanç olmadan İslam olmaz." Sayın Karaman, bu konuda dikkatinizi Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyelerinden Ali Çarkoğlu ve Binnaz Toprak tarafından yapılan bir araştırmaya çekmek isterim. Türkiye genelinde toplam 3053 kişiyle yapılan bu ankete katılanların % 96.9'u Müslüman olduklarını ileri sürmüşlerdir. Oysa, evliliğin İslam hukuku'na göre yeniden düzenlenip bir erkeğin dört kadınla evlenebilmesi, boşanmanın şer'i hükümlerine göre yeniden düzenlenmesi, keza miras hukukunda da benzer değişikliklerin yapılması konularında bu Müslümanlar'ın % 78-85'i olumsuz görüş belirtmiş, sadece % 10-14 arasında değişen küçük bir oran şer'i düzenlemelerin yeniden getirilmesi yönünde olumlu görüş belirtmişlerdir. Kısacası, eğer sizin dediğiniz gibi, "Şeriatın en doğru, en yüksek hukuk sistemi olduğuna inanmak olmadan İslam olmazsa" ülkemizdeki Müslümanlar'ın % 78-85'ini İslamiyet'ten atmak gerekir! Dinimizde de, elhamdülillah, afaroz müessesesi olmadığından bu mümkün değildir. İşte ben, biraz da, bu istatistikleri göz önüne alarak, radikal ve ılımlı Müslüman tanımlarını yaptım. Belki de bu tartışma çerçevesinde radikal ve ılımlı tanımlamasına bir diğer boyutu da getirebiliriz: Radikal Müslümanları, şeriat'ın en doğru, en yüksek hukuk sistemi olduğuna inananlar ve onun tüm hükümlerini aynen, kayıtsız şartsız uygulamak isteyenler; ılımlı Müslümanları ise, kalben Müslüman olmakla birlikte, Şeriat'ın bazı hükümlerini uygulamak istemiyenler olarak ifade edebiliriz. Ve anket sonucuna göre, ılımlıların ezici bir çoğunluğu oluşturduklarını da kabul etmemiz gerekir.

Ayrıca, "Şeriata dayalı yönetimin değişmesi ve yerine laik bir yönetimin gelmesi söz konusu olduğunda her doğru İslam anlayışı buna karşı çıkar. Müslümanlar'ın, gücü yeterse, toplumu İslam'ın kurallarına göre yönetmek isterler" demişsiniz. Yukarıda değinmiş olduğum araştırma bu görüşlerinizi de çürütüyor, sayın Karaman. Ancak anlaştığımız noktalar da var. "Bana göre AKP, liberal İslamcıların değil, daha ziyade dindar Müslümanlar'ın partisi gibi gözüküyor. Liberal İslamcı olsalardı amaçlarını ve programları, içtihad yoluyla İslam'a uydurmaları, İslamî olduğunu açıklamaları, iddia ve ispat etmeleri gerekirdi" sözlerinize katılıyorum.

İçki yasağı meselesine gelince, devletin bu işe müdahale ederek içkiyi yasaklamasının İslamiyete aykırı olduğu görüşüm, sizin de hazırlayanları arasında bulunduğunuz, Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yayınlanmış bulunan Kur'an-ı Kerîm ve açıklamalı meâli'nde yer alan Fâtır suresinin 18. ayetinden kaynaklanmaktadır. Bu ayetde, belki de sizin kendi tercümenizle, aynen şöyle denmektedir: "Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez. Yükü (günahı) ağır gelen kimse onu taşımak için başkasını çağırsa, bu çağırdığı akrabası da olsa, onun yükünden bir şey yüklenmez... Kim temizlenirse o, kendi menfaatine temizlenmiş olur..." Kur'an'nın, meâlde de belirtildiği üzere, burada vermekte olduğu mesaj günahın ve sorumluluğun kişiselliğidir. Burada ayrıca, sanırım, Hıristiyanlığa da gizli bir eleştiri vardır. Bilindiği gibi, Hıristiyanlar İsa Peygamber'in günahlarını affettirebileceğine inanırlar. Oysa, Fâtır suresi günahın kişiselliğini, hiç bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde, ortaya koymaktadır. Buradan bir adım ileriye gidersek, madem ki İslamiyet'de içki içmek günahtır, Fâtır suresine göre bu günah kişisel olmalıdır. Devletin uygulayacağı bir içki yasağı, kanımca, günahın devlet tarafından taşınmasına benzer. Zira, içkinin zaten bulunmadığı bir ortamda günah da işlenemez. Oysa her halde makbul olanı, içkinin mevcut olmasına rağmen, Allah korkusuyla, içilmemesidir. Bu tıpkı Ramazan'daki duruma benzer. Nasıl her türlü yiyeceğin mevcudiyetine rağmen Ramazan ayında bir Müslüman oruç tutabiliyorsa, bu bir irade meselesiyse, içkinin mevcudiyetine rağmen içki yasağına uymak da bir irade meselesidir, makbul olan da budur. Devletin koyacağı içki yasağı, bu nedenle, işleri karıştırmakta ve dolayısıyla, kanımca, İslama aykırı düşmektedir.

Peygamberimizin sarhoş olarak toplum içine çıkanları cezalandırması meselesine gelince, bu bir sünnetdir. Oysa, sizin "İslam ve demokrasi" yazınızda, çok haklı olarak belirttiğiniz gibi, "Sünnet Kur'an'a aykırı olamaz." Eğer yukarıdaki yorumum doğruysa, bu sünnetin gerçekliğinden şüphe etmemiz gerekir.

İslam ve Demokrasi (2)
Bu yazınızda laik-dindar çatışmasını, esas olarak, çıkar çatışmasına bağlamışsınız. Bunda haklı olabilirsiniz. Ancak, bu arada laiklerin siyasal İslam'a yönelik çok ciddî korkularını göz ardı ediyorsunuz. Oysa milyonlarca laik kadının cumhuriyet'in ve Atatürk devrimleri'nin kendilerine kazandırmış olduğu hakları bir anda kaybetme tehlikesine yönelik korkularını göz ardı ederseniz, çatışmanın çok önemli bir boyutunu kaçırmış olursunuz. Kaldı ki, bu korkuyu haklı gösterecek İran devrimi, Sudan ve Afganistan'daki kadınların durumu ortadayken...

Şu sözlerinizi büyük bir üzüntüyle okudum: "Laiklerle anlaşmadıkları takdirde -ki, laiklerin tutumu ve amaçları yüzünden bu mümkün gözükmüyor- tekrar 28 Şubat yaşanacağını söylemek, Türkiye'de demokrasiden ve hukuk devletinden ümit kesmek, antidemokratik gericiliğe teslim olmak demektir. Gerçek aydınların tavır ve ifadeleri işte bu gericiliğe karşı mücadeleyi yansıtmalıdır...".

Sayın Karaman, eğer sandığınız gibi demokrasiden ve hukuk devletinden ümit kesmiş olsaydım bu kitabı yazmaz, üzerinde geceli gündüzlü binlerce saat çalışmazdım. Oğlunuz ve dostum Doç. Dr. Lütfullah Karaman eliyle size göndermiş olduğum kitabımı okursanız, ülkemizde gerçek demokrasinin kurulması için nasıl didindiğimi, demokrasi ve hukuk devletine ne denli hayran olduğumu anlarsınız. Benim bütün derdim, önümüzdeki seçimlerde iktidara gelmesi hemen hemen kesin olan AKP'ni bir takım hatalara karşı uyarmak ve ülkemizde asla bir daha 28 Şubat veya benzeri olayları görmemektir. Kanımca, bu parti uyarı ve önerilerimi ciddiye alırsa, amacım gerçekleşir ve milletimiz bir daha böyle olayları yaşamak mecburiyetinde kalmaz. Öte yandan, "Laiklerle anlaşmadıkları takdirde -ki, laiklerin tutumu ve amaçları yüzünden bu mümkün gözükmüyor..." sözlerinizden anlaşmazlığın tek müsebbibi olarak laikleri gördüğünüz anlaşılıyor. Oysa, İngilizler'in dediği gibi, "tango yapmak için 2 kişi gerekir". Ülkemizde de gerçek demokrasi ve hukuk devletinin oluşması için hem laiklerin hem de dindar demokratların bazı fedakârlıklar yapmaları gerekir. Kitabımın büyük bir kısmı bu fedakârlıkların neler olduğu, ve taraflar arasındaki bir uzlaşmanın nasıl gerçekleştirebileceği üzerinde odaklanmıştır. Bu arada benim "gerçek aydın" olmadığımı da imâ etmişsiniz. Bu konuda benim söyleyeceğim bir şey yok. Bunun kendi fikriniz olduğunu söyleyip bu konuyu kapatalım...

"Laiklerin bazı taleplerini kabul etmek, yapılan yorum ve ictihad sonucu 'İslam'a uygun olduğu' kanaat ve inancına dayanıyorsa bu takdirde tavizden söz edilemez, taleplerin ve çözümlerin örtüşmesinden söz edilebilir". Bu görüşünüze tamamen katılıyorum. Zaten kitapta da bu "örtüşülen" bölgeyi ayrıntılarıyla saptamaya çalıştım. Büyük bir memnuniyetle ifade edebilirim ki bu bölge sanılandan çok daha büyük. Dolayısıyla uzlaşma ihtimali de o denli canlı.

Ben her iki tarafın da üzerinde anlaşabileceği bölgeyi saptamaya çalışırken, siz beni belli bir inancı din alimlerine "dayatmakla" suçluyor ve asıl bu tavrın insan hak ve özgürlüklerine, laikliğe ve demokrasiye karşı olduğunu ileri sürüyorsunuz. Estağfurullah! Ne haddime! Böyle bir dayatma ne aklımdan geçti ne de böyle bir gücüm var. Benim ki olsa olsa bu alimlere bir öneri, bir ricadır. Eğer İslam alimleri usul-u fıkh'ın "istishab", yani "eşyada asıl olan ibahadır" kuralı gereğince, önerilerime iyi niyet ve olumlu bir yaklaşımla bakarlarsa o zaman bundan tüm toplum fayda görür. Ben çatışma yerine uzlaşmayı gerçekleştirmeye çalışıyorum. Toplumun menfaati de her halde uzlaşmadan yanadır. Nitekim uzlaşmanın ülkeyi bugün içinde bulunduğu durumdan çok daha ileriye götüreceği konusunda oyun teorisiyle uğraşan iktisatçıların en ufak bir şüpheleri yoktur. Dahası, tarih boyunca büyük İslam alimlerinin toplum menfaati söz konusu olduğunda esnek davranıp ona göre karar verdiklerine dair de elimizde bol bilgi mevcuttur. Bu meyanda İmam Muhammed al-Şaybanî'nin de, İmam Sarahsi'nin de, Ebussuud Efendi'nin de adetler ve toplum menfaatinden yola çıkarak menkul vakıflarına ve bazı ortaklık türlerine izin vermiş olduklarını hatırlatalım.

İslam ve Demokrasi (3)
Kadın hakları ve tesettür konusunda varmış olduğunuz sonucu şu sözlerle ifade etmişsiniz: "İçinde bulunduğumuz şartlarda ve çeşitli inanç grupları arasında varılan uzlaşmaya göre başını açan açmayana, açmayan açana karışmayacak, bütün taraflar inandığı gibi yaşamakta serbest olacaklardır". Bu sözlere tüm kalbimle katıldığımı ifade etmek isterim. Benim bu sözlere ilave olarak söyleyeceğim bir tek şey vardır o da, AKP'nin bu yönde bir deklarasyon yapması gereğidir. Böyle bir deklarasyon AKP'ne her iki kesimden de oy kazandırır.

Ve nihayet İslamiyet ile kapitalizm arasındaki benzerlik konusunda söylemiş olduğum sözlere de katılmadığınızı belirtmiş, ancak bu konuya girmemişsiniz.

Oysa katılsanız iyi olurdu, zira bu fikirlerim en az 20 yıllık bir çalışmanın ürünüdür. Sizin okurlarınızı bu konuda yazılmış kitaplara havale etmiş olduğunuz gibi ben de sizi bu konuda iki kitabıma havale edeceğim. Tekrar saygı ve teşekkürlerimle...



9 Türkiye'de Din Toplum ve Siyaset,  TESEV, 2000



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

  Şu anda sayfası gösterilen kitap.
Bu Kitapta:
Önceki Başlık
Sonraki Başlık
İçindekiler
Site Sayfaları
Ana Sayfa
Hakkında
Makaleleri
Kitapları
Soru Konuları
Soru Listesi
Hayrettin Karaman`ın Sohbetleri
Şiirleri
Bestelenmiş ve Seslendirilmiş Şiirleri
Bütün site içeriğinin genel kelime indeksi.
Sitede Arama
Hayrettin Karaman'ın Siteye Son Eklenen Yazıları
E-posta
Siteyi Link ve Kaynak Gösterimi
m.HayrettinKaraman.net Mobil-Metin Versiyonu Hakkında

Facebook Sayfası:

Bulunduğunuz Sayfayı:



Sayfa başına gider Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
   
Bu Kitapta: Önceki Başlık Sonraki Başlık İçindekiler