HayrettinKaraman.net Site Ana Sayfasına Geçiş Facebook Sayfasına Geçiş Twitter Sayfasına Geçiş instagram Sayfasına Geçiş YouTube Sayfasına Geçiş
Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
 


Aklın ve Bilimin Mürşidliği
9. yüzyıldan itibaren moda olan ve bir müddet düşünce dünyasında hakim olduktan sonra terkedilen, yerini yeni teorilere bırakan determinizm ve pozitivizm ile mutlak rasyonalizmin etkisinde kalan, bilimin ve felsefenin gelişmelerini yarım veya çeyrek asır geriden takip eden kimseler hala "aklın ve bilimin (müsbet bilimin) tek mürşid (yol gösterici, doğru bilginin ve değerlendirmelerin kaynağı) olduğunu iddia eder, ayet okur gibi "hayatta en hakiki mürşidin ilim olduğunu" tekrar eder dururlar. Aklın ve geniş ölçüde ona bağlı bulunan bilimin, insanı insan yapan unsurların başında geldiğinde şüphe yoktur. Ancak "hayatta mürşidin yalnızca akıl ve bilimden ibaret bulunduğu, bunların dışında kalan yol göstericilerin hakiki değil, sahte, asılsız olduğu" iddiasına gelince durum değişmektedir. Özellikle postmodern düşünce ve tavır alışlardan sonra bilim ve düşünce tarihi takip edilirse, modernitenin hayli yıprandığı, aklın ve bilimin kesin hükümlerine dayalı dikbaşlılığın ortadan kalktığı, daha alçakgönüllü, hoşgörülü ve çoğulcu bir düşünce ve kültür ortamının doğduğu görülecektir. Bazı nakiller yapmak gerekirse:

Einstein'in genel görecelik (izafiyet) kuramına geçildi... Son olarak determinizm, Niels Bohr ve kuantum mekaniğiyle, dünyanın özerkliğinden ne varsa kaybetmeksizin raslantısala geniş bir yer açtı... Araştırmalar, önce Husserl'in ve ardından -özellikle- Gödel teoremiyle, önce matematiğin, sonra da mantığın ilkelerinde bir krize yol açtı... Pozitivist yöntem tümleyici bir bilime, her şeyin bilimine varmayı sağlıyordu (böyle olacağı düşünülüyordu). Bilimin yanılmaz işleyişi, insan ve dünyasının olgusal ve yetkin bilgisine ulaştıracaktı. Hiçbir global sistemin tasarlanamaz olduğunu öğrenmek zor bir deneyimdi... Bu gelişmeler fizikte olasılığa ağırlık vermeye, başka alanlarda ise ilkelerin geçersizleşmesi çoğu düşünürü belirsiz bir dekonstrüksiyon deneyimine götürürken başkaları, geçmişin kesinliklerinde daha iyi tutunmak için gözlerini kapıyorlardı." (Mehmet Küçük, Modernite Versus Postmodernite, Ankara, 1993, s. 18-19). "Denebilir ki postmodernite, muzaffer bir pozitif bilimin kesinliklerinden, genelleştirilmiş bir belirsizliğe geçişi karakterize etmektedir. (s. 23).

Hasılı bugün ulaşılan nokta şudur: Akıl ve bilim mutlak, kesin, aksi ve aykırısı düşünülemez bilgiler ve hükümler vermekten uzaktır, aklın ve bilimin verileri belli bir sınırlılık içinde karşıtları isbat edilinceye kadar geçerlidir. Kaldı ki, bizim bahsimiz, beşer aklının, siyasî, sosyal, ahlâkî ve hukukî normlar koyma ve koyduğu, insanları bağladığı bu normların, insanlığın amaçlarını gerçekleştirmede ve onları mutlu kılmada yeterli olduğunu belirleme selahiyetine sahip olup olmadığıdır. Beşer bilgi ve aklının böyle bir selahiyete sahip bulunduğu iddiası ise bir "bilim" konusu değil, "felsefe" konusudur.
Meselemize bir de tarih ve uygulama açısından bakarsak şunları görürüz: Allah Teala tarafından vahyedilmiş ve peygamberlerince de kullarına tebliğ edilmiş dinlere bağlı bulunmayan toplumlarda en koyu şekilleriyle monokrasi ve teokrasilerden demokrasilere kadar bütün rejimler ve siyasî sistemler denenmiştir. Bunların tamamı, insan aklının eseridir ve tamamı insanları mutlu edemediği gibi bütün akıl sahiplerinin tasdik ve beğenisine de mazhar olamamıştır. Geçmiş rejimleri beğenmiyen, tenkit eden, alternatif sistemler arayan akıllar vardır. Ayrıca demokrasilerde "egemenliğin millete ait olduğu" ilke olarak kabul edildiği ve siyasî iktidarların meşrûiyyeti halkın rızasına dayandırıldığı halde bu rızanın, devletin fonksiyonlarına tam olarak yansıması sağlanamamıştır. Aydınlarıyla, okumuşları ve cahilleri ile halkın çoğunluğunun oyuna dayanan iktidarların çıkardıkları kanunlar, ortaya koydukları uygulamalar çoğu kez muhalifleri, bazen bunlara ek olarak kendilerine oy verenler tarafından "yanlış, haksız, ihanet, felaket..." olarak değerlendirilmiştir. Yani aynı şeylere, aynı zamanda ve aynı şartlar içinde "doğru, adil, uygun, iyi" diyen de akıl, "yanlış, zulüm, uygunsuz, kötü" diyen de akıl; ortada doğruyu yanlıştan, adil olanı haksız olandan, iyi olanı kötü olandan ayıracak bir miyar, bir ölçüt de yok.
Meseleye daha global baktığımızda uzun deneme ve yanılmalardan sonra, daha doğrusu insanlığa semavi dinlerden miras kalan değerlerin ilhamı ile bazı doğruların, iyilerin yakalandığını ve bunların insanlık ilkeleri, küresel değerler gibi etiketlerle milletlerarası metinlere geçirildiğini görüyoruz. Sıra uygulamaya gelince yine insanlara -hem de en medeni, en gelişmiş olduklarını iddia edenlerine- ait bulunan akıl ve vicdanın tasdiki ile çifte standart uygulanıyor, millî veya bölgesel menfaatler bütün bu ilke ve evrensel değerleri gölgede bırakıyor, yapılan haksız, insanlık dışı, çirkin uygulamalar meşrûluk örtüsüne sokuluyor. İnsan akıl ve vicdanının acı tecrübelerden sonra keşfedip gerçekleştirdiği hakem kurum ve kuruluşlar da hakkı, sahibine değil, güçlü olana teslim ediyor.
İşte bütün bu tesbitler doğru ise akıl, bu doğrulardan bir başka doğru daha çıkarır: "Bir kayıt ve şarta bağlı değilse, yetersiz kaldığı, yanıldığı yerde onu doğrultacak bir mürşidden, bir rehberden mahrum ise her zaman halkın sesi, hakkın sesi değildir."
Bizim hem imandan, hem de tarihi tecrübeden kaynaklanan tezimiz şudur: İnsanın aklı, bilgisi ve tecrübesi çok değerlidir, insan bu sayede insandır, yükümlüdür ve sorumludur. Ancak hayatta bunlar yeterli değildir, insanların beşer üstü bir mürşide ihtiyaçları vardır. Akıl bu mürşidin irşad ışığı doğrultusunda yolunu bulacak, gücünün dışında kalan alanlarda yanılmaktan kurtulacaktır, bu irşad İslâmdır; Allah Teala'nın bütün peygamberleriyle gönderdiği din İslâmdır, onun son temsili Hz. Muhammed Mustafa'nın tebliğ ve tatbik ettiği İslâmdır. İslâmda hakimiyet, kayıtsız ve şartsız değil, vahyinde belirlenmiş olan Allah iradesine bağlı (kayıtlı ve şartlı) olarak millete aittir.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

  Şu anda sayfası gösterilen kitap.
Bu Kitapta:
Önceki Makale
Sonraki Makale
İçindekiler
Site Sayfaları
Ana Sayfa
Hakkında
Makaleleri
Kitapları
Soru Konuları
Soru Listesi
Hayrettin Karaman`ın Sohbetleri
Şiirleri
Bestelenmiş ve Seslendirilmiş Şiirleri
Bütün site içeriğinin genel kelime indeksi.
Sitede Arama
Hayrettin Karaman'ın Siteye Son Eklenen Yazıları
E-posta
Siteyi Link ve Kaynak Gösterimi
m.HayrettinKaraman.net Mobil-Metin Versiyonu Hakkında

Facebook Sayfası:

Bulunduğunuz Sayfayı:



Sayfa başına gider Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
   
Bu Kitapta: Önceki Makale Sonraki Makale İçindekiler