HayrettinKaraman.net Site Ana Sayfasına Geçiş Facebook Sayfasına Geçiş Twitter Sayfasına Geçiş instagram Sayfasına Geçiş YouTube Sayfasına Geçiş
Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
 


Formalite Nikah, Ehl-i Kitap İle Nikah, Zaruret Ve Örtünme

Soru 1. Çok yaygın bir uygulama olarak, müslüman erkekler kendi ülkelerinde, sonradan tekrar resmi nikah yapmak niyetiyle, formalite icabı eşlerinden hakim kararıyla ayrılarak Batı Avrupa'ya geliyorlar. Ve burada yine anlaşmalı olarak yabancı bir hanımla evlenip oturum alıyorlar. Bu durumdaki şahısların iddet dönemi gelip geçiyor, fakat onlar kendilerini 'dini' açıdan nikahlı saydıklar için herhangi bir işlem yapmıyorlar. Ve ilk eşleriyle görüştüklerinde ilişkilerini devam ettiriyorlar. Bu konuyla ilgili sizin kanaatiniz nedir?

Cevap:

Bir erkek karısını ric'î talak (yeniden nikah akdi yapmadan iddet içinde evliliğe dönme imkanı veren boşama şekli) ile boşarsa, "tekrar evliliğe döndüğünü ifade eden bir söz veya fiil" ile eski nikah geçerli/işler hale gelir. Erkek mahkemeye başvurup hakime "eşimi boşa" dediği zaman hakime boşama vekaleti vermiş sayılır ve karısını ric'î talak ile boşamış olur. Mahkeme boşadıktan sonra iddet içinde "bizim evliliğimiz baki, sen benim karımsın, bu boşama formalite icabı" gibi bir söz söyleyince veya cinsel temas gibi bir fiil işleyince, -hakime vekalet vererek birini kullandığı için- geriye kalan iki talak hakkı ile evlilik devam eder. Eğer iddet doluncaya kadar evliliğe döndüğünü bildiren bir söz veya davranışta bulunmazsa eşi ile evlilik bağları tamamen sona erer. Yine evlenmek isterse yeniden nikah akdi yapması gerekir.
Bu kişi, yurt dışında formalite icabı nikahlandığı eşini de sonradan şer'an boşaması gerekir ki o kadın başkası ile evlenebilsin.



Soru 2. Yaygın olmamakla birlikte (evli veya bekar) aynı yola başvurarak oturum alan hanımlarla karşılaşıyoruz. Hatta ebedi mahremleri ile formalite nikah kıydıranlar var; sizin bu husustaki kanaatiniz nedir?

Cevap:

Bir müslüman ebedî mahremi ile nikah kıyamaz; bu caiz ve geçerli değildir. Ancak yabancı ülke kanunları belli derecelerdeki yakınlarla evlenmeyi caiz görüyor da -aslında evlenmeyi istemedikleri ve buna niyet de etmedikleri halde- başka çare bulamayan bazı müslümanlar, ekmek parası ve iş bulmak için böyle formaliteden bir nikah yapıyorlarsa bu nikah, şer'an zaten geçerli değildir; oradaki işlerini görüyor olduğu için -dince geçerliği olmayan- böyle bir formaliteden istifade etmiş olmaktadırlar.



Soru 3. Malumunuz olduğu gibi, Maide suresinin 5. ayeti müslüman erkeklerin Ehl-i Kitab kadınlarla evlenmesine ruhsat veriyor. Fakat yaşadığımız toplumun, Ehli Kitab'ın özelliklerini taşıyıp taşımadığını araştırdığımızda, pratik hayat ve istatistik sonuçlar itibariyle yüzde elliden fazlasının dinsiz olduklarını görüyoruz. Üstelik bu tür evlilikler yapan erkekler, İslam'ın önemle üzerinde durduğu 5 esası kesinlikle korumuyor ve eşinin kültüründe kayboluyorlar. Benim sorum, tarihten gelen konumları (çok azı hariç, onlar da kültür olarak algılıyorlar) nedeniyle yine de onlar 'Ehli Kitab mı diyeceğiz? Aksi durumda ise Nikah, talak, velayet, veraset, vekalet vd. konularda nasıl davranacağız?

Cevap:

Müslümanın irtidadı olduğu gibi Ehl-i Kitab'ın da irtidadı (dininden dönmesi, din değiştirmesi) olabilir, mümkündür. Bir kitâbî (Ehl-i Kitab'a mensup birisi) dininden döner, hiçbir dine de inanmazsa artık ona kitâbî denemez. Ehl-i Kitab'ın dinsizliği seçen çocukları da böyledir; onlar da kitâbî sayılmazlar.
Bir müslüman kadın kitâbî olsun, dinsiz ve müşrik olsun hiçbir kâfir ile evlenemez.
Bir müslüman erkek kitâbî olan kadınlarla evlenebilir. Bir kadının kitâbî olup olmadığı ona sorularak anlaşılır. Ameli olmasa bile ben Hıristiyan'ım, Musevî'yim diyeni öyle kabul etmek gerekir.



Soru 4. Hocam, bu sorum 'zaruretlerle' ilgili. İslam'da, darda kalanın haddi aşmaması kaydıyla uygulamasına izin verilen, normal durumlarda ise Allah'ın haram kıldığı haller olarak bildiğimiz olgu. Ancak yaşadığımız islâmî toplumda öyle bir anlayış yerleşti ki, karşılaşılan her zor durum zaruret kapsamına dahil ediliyor ve haram hükmü uygulamadan çıkarılıyor. Bu hal böyle devam ederse zaruret hali hayatımızın sonuna kadar sürecek ve yaşam biçimi haline gelecek. Sizden zaruretin süresi ve şartlarıyla ilgili görüşlerinizi rica ediyorum.

Cevap:

"Zaruret", sağlanmadığı, riayet edilmediği zaman hayatın derhal veya belli bir süre içinde sona ermesine veya zor, sıkıntılı, verimsiz...geçmesine sebep olan ihtiyaç ve durum" demektir. Mecelle, insanların temel ihtiyaçlarının da -bunlar ister topluma, ister ferde ait olsun- zaruret sayılacağını kanunlaştırmıştır (madde: 32). Zaruretin süresi, zaruri olan ihtiyacın veya durumun devamı kadardır. Dişini doldurtan bir kimse bu diş ağzında kaldığı sürece zarurete dayalı olarak abdestini ve guslünü alır (dolguyu çıkarıp içini yıkamaz, suyu üstünden geçirir, dolgunun dışını yıkar). Belli bir süre sonra "zaruret süresi doldu, dolguyu çıkarman gerekir" denemez. İctimai hayatın müsait olmamasından doğan zaruretler de böyledir; müslümanlar bu hali değiştirmek, İslam'ın kâmil olarak yaşanmasını sağlamak için ellerinden geleni yapmakla yükümlüdürler; ancak zaruret hali devam ettiği sürece ruhsatlar da devam eder. Zarurete dayalı ruhsatların normal hal gibi algılanmasını ve bunlara alışılmasını, bunlarla rahat ve huzurlu olmayı engellemek için eğitime ve şuurlandırmaya devam etmek gerekir.



Soru 5. Tesettür anlayışımızda önemli değişimlerin yaşandığı şu dönemde öyle bir noktaya gelindi ki, tesettür sadece başörtüsünden ibaret olarak algılanmaya başlandı. Artık hanımlarımızın başörtülerinin dışında diğer kadınlardan farklı bir yönleri kalmadı gibi. Giyim anlayışının farklılaşması hareketlere de yansıyor ve ortaya çoğu zamanlarda müslüman kadın imajına zarar verici sonuçlar çıkıyor. Hocam siz tesettür konusuna ilkesel anlamda nasıl yaklaşıyorsunuz? (Sorum şekil boyutunda değil).

Cevap:

Müslüman kadının birçok yükümlülüğü, hakları ve ödevleri vardır. Tesettür bunlardan biridir ve tesettür şekilsiz olmaz; yani bir müslüman kadın "Ben iffetliyim, örtünmesem de örtünmüş sayılırım" diyemez. Örtünmenin şeklini yerine getiren kadın ayrıca edepli, namuslu, iffetli, vakur, genel olarak haram-helal hassasiyetine sahip...bir mümin olmakla da yükümlüdür. Yalnızca şeklen örtünen, ancak diğer ödevlerini yerine getirmeyen kadın, örtündüğü için niyetine göre mecur olur (sevap kazanır, bu ödevini yerine getirmiş olur), diğer ödevlerini ihmal ettiği için de sorumlu ve günahkâr olur. Bir müslümana "Madem ki kötü huylarını terk etmiyorsun namazını da kılma" diyemeyeceğimiz gibi, "Madem ki böyle edepsizlikler yapıyorsun başını da aç" diyemeyiz; "Diğer davranışların da örtünmene uygun olsun" diye uyarıda bulunuruz.



Soru 6. Nihayet oldukça uzun olan soruların sonuncusuna gelmiş bulunuyorum. Mahrem bir hususta olduğu için affınıza sığınırım. Beni sevgili Peygamberimizin, Ensar kadınların dinlerini öğrenme noktasında utanmalarının bir engel teşkil etmemesini övmesi cesaretlendirdi. Hocam elimdeki tüm kaynakları taramama rağmen konuya direk temas eden bir delile rastlamadım ve size sormaya karar verdim. Hanımlardan genital yoldan gelen akıntı doktorların ifadesiyle bir sağlık işareti ve buluğ çağından başlayarak menopoz dönemine kadar devam etmesi de (sık veya seyrek) gayet normal. Fıkıh kitaplarımızın özür bahsinde ise bir namaz vaktini aşan tüm arızî hallerin özür sayılacağı belirtilmiş ve ibadetlerini ona göre düzenleyebilmesi için bu şahıslara bazı kolaylıklar sağlanmış. Fakat bizim içinden çıkamadığımız durum şu, şayet bu ifrazat normal ise ağız ve burundan çıkan ve alışılmış sıvılar gibi mi algılanmalı? Bir ömür boyu devam edecek olan özür hali mi? Özür kapsamına girmediğinde abdesti muhafaza son derece zorlaşıyor, veya tampon ile önlenmek istendiğinde bir takım alerjik veya mikrobik hastalıklar oluşuyor.

Cevap:

"Kadınların cinsel organlarından gelen devamlı akıntı, kan olmadığı sürece ayhali ile ilgili olamaz. Ayhalinden değil de hatsallık yüzünden gelen kan ile iltihap akıntıları, organın dışına çıktığı, kilota bulaştığı zaman abdest bozulur. Eğer organın çıkışını tıkayan bir nesne kullanılırsa, gelen akıntı veya bunun ıslaklığı tamponun, tüpün, pamuk yumrusunun dışına çıkmadıkça, dışardan bakıldığında görülmedikçe abdest de bozulmaz. Eğer akıntı bir namaz vaktinin tamamında (abdest alıp namaz kılmaya yetecek bir sürede kesilmeksizin), diğer vakitlerin de bir kısmında bulunmak suretiyle hep devam ediyorsa kadın özürlü sayılır ve bu durumda, her namaz vaktinde bir kere abdest alır ve bu vakit içinde akıntı -dışarı çıksa bile- abdesti bozmaz, onunla -akıntı bulaşmış giysi çıkarılarak- istendiği kadar namaz kılınır; sonraki namazın vakti girince abdest bozulmuş olur ve yeniden alınır.
Kan ve iltihap akıntısı olmayıp sağlıklı kadınların cinsel organlarından gelen, vaginanın ıslak ve kaygan olmasını sağlayan akıntı temizdir, burundan ve ağızdan gelen normal sıvılar gibidir, abdesti bozmaz.



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

  Şu anda sayfası gösterilen kitap.
Bu Kitapta:
Önceki Başlık
Sonraki Başlık
İçindekiler
Kelime İndeksi
Site Sayfaları
Ana Sayfa
Hakkında
Makaleleri
Kitapları
Soru Konuları
Soru Listesi
Hayrettin Karaman`ın Sohbetleri
Şiirleri
Bestelenmiş ve Seslendirilmiş Şiirleri
Bütün site içeriğinin genel kelime indeksi.
Sitede Arama
Hayrettin Karaman'ın Siteye Son Eklenen Yazıları
E-posta
Siteyi Link ve Kaynak Gösterimi
m.HayrettinKaraman.net Mobil-Metin Versiyonu Hakkında

Facebook Sayfası:

Bulunduğunuz Sayfayı:



Sayfa başına gider Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
   
Bu Kitapta: Önceki Başlık Sonraki Başlık İçindekiler Kelime İndeksi