HayrettinKaraman.net Site Ana Sayfasına Geçiş Facebook Sayfasına Geçiş Twitter Sayfasına Geçiş instagram Sayfasına Geçiş YouTube Sayfasına Geçiş
Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
 


Hırsızlık Cezâsı
Hırsızlık farklı şekillerde tanımlansa da hemen bütün dinlerde, hukuk ve ahlâk sistemlerinde kınanmış, yasaklanmış ve cezâya bağlanmıştır. Eski Ahd'in meşhur "on emri" arasında "çalmayacaksın" talimâtı da yer almıştır.
İslâm'dan önce Arabistan'da hırsızlığın suç sayıldığı ve bu suçu işleyenlerin cezâ olarak ellerinin kesildiği, ilk el kesme hükmünü Velîd b. Muğîre'nin verip uyguladığı bilinmektedir.
İslâm gelince Câhiliye devri düzen, âdet ve uygulamalarının tamamını kaldırmamıştır; bunların bir kısmını olduğu gibi devam ettirmiş, bir kısmında değişiklikler yapmış, kalanını da -İslâm'ın tevhid ve ahlâk ilkelerine aykırı olduğu için- tamamen değiştirmiştir. Hırsızlığın suç sayılması ve bu suça uygulanan cezâ da İslâm'ın, Câhiliye'den devralıp devam ettirdiği uygulamalar arasındadır.
Hısızlık suçu ve cezâsı ile ilgili âyette şöyle buyurulmuştur: "Hırsızlık yapan erkeğin ve kadının, yaptıklarının cezâsı ve Allah'tan caydırıcı bir yaptırım olarak ellerini kesin. Allah izzet ve hikmet sahibidir. Kim bu haksız fiilinden dolayı pişman olur (tövbe eder) ve durumunu düzeltirse Allah da onun tövbesini kabûl buyurur. Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır" (Mâide, 5/39).
El kesme cezâsının çok ağır bir cezâ olduğunda şüphe yoktur. Bu kadar ağır bir cezânın uygulandığı suçun da aynı derecede ağır olması, suç ile cezâ arasında bir dengenin bulunması gerekir; âyetin sonunda Allah'ın "hikmet sahibi, hakîm" olduğunun zikredilmesi, bu denge düşüncesini desteklemektedir; çünkü hikmet "her şeyi yerinde, uygun, düzenli ve dengeli yapma" anlamını içerir. Bir suçun ağırlık ve hafifliğini belirleyen âmiller arasında sosyo-ekonomik yapı ve durum da vardır. Buradan yola çıkan bazı modernist yorumcular, Cahiliye'de ve İslâm'ın ilk dönemlerinde mülkiyetin, mal ile ona sahip olan insan arasındaki hayatî ilişkinin daha önemli olduğunu, bu sebeple çalmanın ağır bir suç teşkil ettiğini, o gün için verilen cezânın da dengeli bulunduğunu, bugün ise kişinin malı ile hayatı arasındaki ilişkinin o derecede önemli olmadığını, cezânın da buna göre hafifletilmesinin ilâhî maksada aykırı olmayacağını ileri sürmüşlerdir. Bu cesaretli yorumun şüphesiz tartışılması ve araştırılması gereken yönleri vardır. Klâsik yorum ve fıkıhçıların ittifakla benimsedikleri hüküm, el kesme cezâsının -şartları bulunduğunda- bugün de uygulanacağıdır.
El kesme cezsının uygulanma şartlarının detaylarına burada girmek gerekmez; ancak bunlardan bir tanesi var ki, zikretmeden geçmek, konunun anlaşılmasını olumsuz etkileyecektir; bu şart, hırsızlık yapan kimseyi, suçu işlemeye iten sebeple ilgilidir. Bütün ilgili kaynaklarda yer alan, Hz. Ömer'in halifelik döneminde geçmiş bir vâkıa ve uygulama vardır. Sahibi tarafından aç bırakılan köleler yiyecek çalarken yakalanıp halifeye getirilmişler, halife yaptığı soruşturmada bunu açlık yüzünden yaptıklarını öğrenince çalanları cezâlandırmamış, sahiplerini çağırtmış, köleleri bir daha aç bırakırsa kendisini cezâlandıracağını söylemiştir. Yine Hz. Ömer bir kıtlık yılında, genellikle insanlar karınlarını doyurmak için çalmak mecbûriyetinde kaldıkları için bu cezânın uygulanmasını, bolluk avdet edinceye kadar durdurmuştur. Sahâbenin gözü önünde cereyan eden ve kimsenin itiraz etmediği bu uygulamalar bizi bir genel kurala götürmektedir: Hırsızlık cezâsının uygulanma şartlarından biri de toplum içinde, kimsenin aç, açık, temel ihtiyaçlar bakımından muhtaç durumda kalmaması, herkes için mümkün olan en yüksek bir sosyal refah tabanının oluşturulmasıdır. Buna rağmen yani insanı çalmaya iten "meşrû sebep" ortadan kalktığı halde kolay yoldan, çalışıp terlemeden servet sahibi olmak maksadıyla başkalarının helâl yoldan kazanılmış mallarını çalanlar elbette cezâ göreceklerdir.
Âyet'te yer alan "tövbe, pişmanlık, bir daha yapmama azmi, bu kötü alışkanlığı bırakarak ıslâh olmak, durumunu düzeltmek" cezâyı nasıl etkiler? Bu soruya klâsik fıkhın verdiği cevap şudur: Allah'ın tövbeyi kabûl etmesi, âhirette cezâ vermemesi demektir, tövbe dünyada verilecek cezâyı kaldırmaz. İlk devir müctehidlerinden Atâ'ya göre, yakalanmadan tövbe eden, pişman olup teslim olan, çaldığını iade ve tazmin eyleyen kimsenin el kesme cezâsı da düşer. Fıkıhçılar mülkiyetin korunması ilkesi ile pişmanlığın kötüye kullanılması halinde hukukî istikrarın, mal ve can güvenliğinin korunamayacağı endişesine dayalı olarak bu yorumda ısrar etmişlerdir. Bize göre âyetin açık ifadesi, gerekli araştırma ve denemeler yapılarak -yakalanmadan önce olsun sonra olsun- pişmanlığında samîmî olduğu ve kendini ıslâh ettiği anlaşılan kimselere bu cezânın uygulanmaması gerektiğini göstermektedir. Bu şartlarla Allah'ın bağışlaması, kullarının da bağışlaması gerektiğine bir delîldir.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

  Şu anda sayfası gösterilen kitap.
Bu Kitapta:
Önceki Başlık
Sonraki Başlık
İçindekiler
Site Sayfaları
Ana Sayfa
Hakkında
Makaleleri
Kitapları
Soru Konuları
Soru Listesi
Hayrettin Karaman`ın Sohbetleri
Şiirleri
Bestelenmiş ve Seslendirilmiş Şiirleri
Bütün site içeriğinin genel kelime indeksi.
Sitede Arama
Hayrettin Karaman'ın Siteye Son Eklenen Yazıları
E-posta
Siteyi Link ve Kaynak Gösterimi
m.HayrettinKaraman.net Mobil-Metin Versiyonu Hakkında

Facebook Sayfası:

Bulunduğunuz Sayfayı:



Sayfa başına gider Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
   
Bu Kitapta: Önceki Başlık Sonraki Başlık İçindekiler