Evladın malı babanın mülkü müdür? Hadis alimlerinin sahih olduğunu ifade ettikleri bir hadise göre bir kimsenin oğlunun malı babasının malı demektir; "Sen de malın da bana aittir, baban içindir" buyurulmuştur. Bu hadisin hükmü, bundan çıkarılacak olan hukuki sonuç hakkında alimlerin farklı ictihadları vardır. Bu ictihadlar arasında diğer naslara ve "mülkiyetle ilgili genel ilke ve kurallara" göre isabetli olanı şudur: Evladın mülkü olan nesne aynı zamanda babanın mülkü değildir. Eğer böyle olsaydı, oğul vefat edince onun malı yalnız babaya ait olurdu, oğlun çocukları, eşi, annesi varis olamazdı. Hadis "mülkiyet" değil, "ibaha" ifade ediyor; bunun da manası "babanın, evladına sormadan da ihtiyaç duydukları kadar oğul malını alıp kullanabilecekleri"dir. Bu hüküm (sonuç) da kayıtsız şartsız olmayıp bazı şartlara bağlıdır: 1. Babanın aldığı mal oğula zarar vermeyecek. 2. Alınan mala oğul muhtaç bulunmayacak. 3. Baba malı bir oğuldan alıp diğer çocuklarına vermeyecek. 4. Aldığı miktara ihtiyacı olacak ve ihtiyacından fazlasını almayacak. 5. İhtiyaç meşru olacak; mesela içki veya sigara almak için oğul parasını alması caiz değildir. Muhtaç olan baba ve annenin nafakalarının, mali gücü müsait olan oğula, muhtaç olan evladın nafakasının da babaya ait olduğunda ittifak vardır. Yan hısımlara gelince: Akrabaya hakkını vermeyi (el-İsrâ: 17/26), onlara iyilik ve ihsanda bulunmayı (en-Nisâ: 4/36) emreden âyetler ile yakından uzağa akrabayı gözetmeyi, onlarla ilgilenmeyi (sıla-i rahimi), yardıma ve iyiliğe önce akrabadan başlamayı emir ve tavsiye eden hadisler akraba nafakasının hukuki kaynaklarıdır. Bu nasları değerlendirme ve uygulamada müctehidlerin üç gruba ayrıldıklarını görüyoruz: a) Hanefîlere göre kan hısımı olup, aralarında evlenme caiz olmayan akraba, şartlar gerçekleşince karşılıklı olarak nafaka alacaklısı ve borçlusu olmaktadırlar; kardeş, amca, dayı, yeğen, hala, teyze bu kabildendir. b) Hanbelî mezhebine göre, miras hukukunda göreceğimiz asabe ve belli hisse sahibi (ashâbu'l-feraiz) olarak vâris olanlar nafaka ilişkisi ile de birbirine bağlıdırlar. c) İbn Teymiyye, İbn Kayyim gibi bazı müctehidlere göre evlenme mâniine de bakılmaksızın, sıra geldiğinde birbirine vâris olanlar gerektiğinde nafaka alacaklısı ve borçlusu da olurlar. Bu ictihad, nafaka alacaklılarının çerçevesini en geniş tutan, naslara ve İslâm'ın ruhuna da en uygun olan ictihaddır. Nafaka borçlusu akraba birden fazla olursa -karı-koca, çocuk-baba arasındaki bazı durumlar müstesna- nafaka borcu, her şahsın mirasındaki payı ölçüsündedir. Usûl, fürû ve zevcenin nafaka hakkı hâkimin hükmüne bağlı değildir; bunlar, hakları olan nafakayı, borçlunun rızasına ve hazır olmasına bakmaksızın alırlar. Diğer akrabanın nafakası, ya borçlunun rızası, yahut da hâkimin hükmü ile elde edilir. Nafakaya muhtaç olup akrabası da bulunmayan şahısların geçimlerini devlet sağlar. Fıkıh kitapları beytü'l-malın (devlet hazinesinin) giderlerini sayarken bu gibi şahısların geçimlerini de zikretmişlerdir. Rasûl-i Ekrem (s.a.), "Kim ölür de mal bırakırsa (bu mal) ailesine aittir, kim de bakılacak çoluk çocuk bırakırsa onlar bana aittir" buyurarak devletin bu vazifesini dile getirmiştir. 24.01.2014 (Site Editörünün Notu: Bu makalenin grafik versiyonu da bulunmaktadır, buradaki resime tıklayarak indirebilirsiniz:)
Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.
|