Direnişin gerekçesi ve meşruiyeti Direnişçiler devam kararı almışlar. Yaptıkları açıklama şöyle başlıyor: "Taksim Gezi Parkı'nda ağaç katliamını durdurmak için başlayan direnişimiz, Gezi Parkı sınırlarını aşarak İstanbul halkının ve ardından Türkiye'nin dört bir yanından yurttaşların onbir yıllık AKP iktidarına karşı birikmiş olan öfkesi ile buluştu. Yüz binlerce insan sokaklarda direnişlerinin 18'inci gününü tamamladılar…" Açıklama motivasyonlarını ve maksatlarını da deşifre ediyor. Açıklama baştan sona siyaset ve ideoloji kokuyor, herşey abartılmış ve at gözlüğünden bakılarak görülenler söylenmiş. "Onbir yıllık AKP iktidarına karşı birikmiş olan öfke" den ve bu öfkenin halkı sokaklara döktüğünden söz ediliyor. Şu halde daha önceki beyanlarıyla bizi aldatmaya kalkışmışlar; çünkü daha önce bir partiden, ona duyulan öfkeden değil, çevre duyarlığından, iktidarın halkı danışmamasından… söz ediliyordu. Halkın nefrette, direnişte, hatta "teşhiste ve şikayette" birleştiğinden de söz ediliyor. Hangi halk, ne kadarı ve niçin? Ak Parti'ye oy veren, oy vermediği halde bu eylemi ve özellikle şiddeti, şiddete sebep olanları ve iş çığırından çıktığı halde direnişe devam edenleri desteklemeyen, ayıplayan, hatta bunlara öfke duymaya başlayanlar halk değil mi, bu ülkenin insanları değil mi? Bu ülkede yaşayan insan sayısı belli, direnişe katılan ve destekleyenlerin sayısı kaçtır? Bütün halk mı, çoğunluk mu, azınlık mı? Desteklemeyenler az olsun çok olsun halk değil mi? Direnişi destekleyenlerin gerekçeleri aynı mı? "Yönetimi bize bırakın" diyenlerden "ağaçları kesmeyin" diyenlere kadar ortada kaç grup var? Bunlar bir meydanı işgal etmede ve gürültü çıkarmada birleştiler diye bütün veya bir kısım halk çevreci veya "aynı mahiyette muhalif" mi oluyorlar? "Bu gençler özgürlük temelli itaatsizliği ve farklılığı kişilik sahibi olmak olarak gören bir eğitim ve dünya sistemi içinde kimlik kazandılar" deniyor. Gençlerin kişilik özellikleri "farklılık ve özgürlüğe dayalı itaatsizlik" ise bu ülkeyi yönetenler, kamu düzenini, kamu yararını, asayişi korumaktan sorumlu olanlar "bırakın geçsinler, bırakın yapsınlar" mı desinler? "Akıl veren kişiler" olayların ertesinde köşelerinden veya tv ekranlarından "krizin iyi yönetilemediğini, şiddete başvurulduğunu, bu sebeple işin çığırından çıktığını, yönetimin sorumlu olduğunu…" söylediler. Gerçi çadırları bile polis yakmamış ya, diyelim ki, ilk aşamada yönetim hatası var, peki şimdi hükümet ve idareciler diyalog yolunu açtılar, gençleri de muhatap olarak aldılar, taleplere kulak verdiler, istişareli çözüm için adımlar attılar… Bütün bunlara rağmen niçin hala "direnişe devam" kararı alınıyor ve talepler devlet erkini paylaşırcasına genişletiliyor? Devlet sokaktan yönetilemez, muhalifler de taleplerini şiddet kullanarak dayatamazlar. Devleti sandıktan çıkanlar yönetir, muhaliflere ve halka da danışır, ama sonunda kararını verir ve uygular; "dediğim olmadı" diye kimsenin hukuk dışına çıkma hakkı olamaz. 16.06.2013
Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.
|