HayrettinKaraman.net Site Ana Sayfasına Geçiş Facebook Sayfasına Geçiş Twitter Sayfasına Geçiş instagram Sayfasına Geçiş YouTube Sayfasına Geçiş
Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
 


İslâm Hukûkunda Gençler
Gençlerin Eğitimi:
Hayal edip de yapamadıklarımızı gençlerden beklemek, onlara "geleceğimizin ümidi, istikbalimizin teminâtı..." demek âdet hâline gelmiştir. Buna paralel bir başka âdet de, binlerce yıldan beri gençlerden şikayet etmek, onların bazı davranışlarını kıyamet ve felâket habercisi gibi görmektir. Yalnızca bu çelişki bile bize bir şeyler anlatmakta, hatta yol göstermektedir. Evet biz istesek de istemesek de, ölümlü dünyada yarınlar, daima bugün çocuk ve genç olan nesillerin olacaktır. Geleceğin nizâmını onlar kuracak, insanlığı onlar temsil edecektir. Bu tartışılmaz gerçek karşısında "ana, baba, çevre, toplum ve devlet" olarak eğitim sorumluluğunu yüklenmiş bulunan şahıslar ve kurumlar eserlerinden şikâyet ediyorlarsa, bir bakıma kendi kusurlarını dile getiriyorlar, ayıplarını dışa vuruyorlar demektir. Tabîî değişim ve gelişime ayak uyduramamaktan kaynaklanan şikâyetleri bir tarafa bırakır, gerçekten olumsuz ve tehlikeli gelişmeleri ele alırsak, herkesten önce kendimizi hesaba çekmemiz, ne verip ne aldığımızın muhasebesini yapmamız gerekir.
İslâm, çocukları ve gençleri, İslâm toplumunun üyeleri hâline getirmek, gelecekte ferd ve toplum olarak İslâm'ı temsil sorumluluğunu yüklenecek kıvama sokmak için bir dizi tedbir almış, müesseseler hazırlamıştır. Aile, mescid, eğitim, öğretim, yardımlaşma ve eğlence müesseseleri bunların başında gelir.
Aile sağlam temeller üzerine kurulmuş, çocuk yetiştirmek ona en başta gelen görev ve amaç olarak verilmiştir. Ana-baba ile çocuklar arasındaki karşılıklı hak ve borçlar detaylarına kadar belirlenmiş, gerektiğinde müeyyidelere bağlanmıştır. Aileyi bir huzur, güven ve sevgi ortamı kılmak için gerekli tedbirler alınmıştır.
Mescid İslâm'da birçok fonksiyonu birlikte yüklenen bir müessesedir. Orada ibâdet edilir, eğitim ve öğretim yapılır, evlenme akdi ve merasimi yapılır, dâvalara bakılır, kanun yapılır, kararlar alınır, hatta millî oyunlar oynanırdı. Bu kadar önemli ve değişik işin mescidde yapılmasını, ilk devrin imkânsızlıklarına bağlamak meselenin özünden gâfil olmanın nişanıdır. O devirde bu işleri idare etmek için ayrı ayrı basit binalar yapmak günlük işlerdendi. Mescidde bunca işin birleştirilmesi bir irşâddır, bir terbiyedir, bir metoddur; en önemli esprisi de "bütünlük ve tutarlılık"tır. Müslümanın ibâdetinden eğlencesine kadar bütün davranışlarında bir bütünlük ve tutarlılık olacaktır. Ailede aldığını okulda, okulda aldığını toplumda kaybetmeyecek, aksine besleyip geliştirecek, bütünleştirecektir. Bunun için de eğitim çevresi bir câmi bütünlüğü ve tutarlılığını temsil edecektir.
Bizim tesbit edebildiğimiz kadarıyla bugün bir gençlik bunalımı varsa bunun kökünde yatan sebep, yetişen nesilleri etkileyen faktörler arasındaki çelişkiler ve tutarsızlıklardır. Bir ülkede yetişen insan ailede aldığı değer hükümlerini okulda bulamazsa, okuldan aldıklarını toplum hayatına girdiği zaman kaybederse çelişki ve bunalım kaçınılmazdır.
İslâm özenle kurduğu ailede çocuğu ruh ve beden sağlığı içinde yetiştirip, yedi yaşından itibaren namaza alıştırdığı, daha ergenlik çağına girmeden mescidde toplum hayatına soktuğu, bütünüyle toplumu, yetişen nesil için "belli değer ve tedbirlerde birleşmiş" bir okul hâline getirdiği -böyle olmasını istediği- içindir ki, genç nesile güvenmiş ve ona geniş ölçüde haklar ve vazifeler vermiştir.

Gençlik Çağı:
İnsan ne zaman çocuk, ne zaman genç ve hangi yaştan sonra olgun, yahut yaşlıdır? Bu konuda çeşitli branşların farklı cevapları vardır. İslâm hukukunda insanın hayatında uğrayıp geçtiği çağlar şöyle sıralanmıştır: Ceninlik, temyizsiz çocukluk, temyizli çocukluk, ergenlik ve rüşd.
Ceninlik doğuma kadar süren çağdır. Temyizsiz çocukluk çağı, ortalama olarak yedi yaşa kadar devam eder. Anormal bir gelişme olmadığı takdirde, yedi yaş sınırından ergenlik çağına kadar geçen dönem "temyizli çocukluk" çağıdır. Ergenlik (bülûğ) çağı İslâm'da prensip olarak biyolojik gelişmelere bağlanmıştır. Buna göre dokuz yaşını doldurup âdet görmeye başlayan kız ve oniki yaşını doldurup ihtilâm olmaya başlayan erkek ergenlik çağına gelmiş olur. Bu biyolojik gelişmeler arızaya uğrar ve gecikirse, müctehidlerin çoğuna göre onbeş yaşını tamamlayan erkek ve kız ergenlik çağına ayak basmış olur. Ebû Hanîfe bu yaşı kızlar için onyediye, erkekler için ise onsekize çıkarmaktadır. Temyiz çağı basit gerçekleri idrak etmek, rüşd çağı ise makûl malî tasarruflarda bulunmakla ilgilidir. Mecelle'ye göre temyizin ölçüsü kişinin "satım akdinin, satanı bedele, satın alanı da mala sahip kılacağını bilmesi, yüzde elli nisbetinde aldanmayı anlamasıdır" (mad. 943). Bu ölçüde bir anlayış ve kavrayış seviyesine gelen çocuk temyizli (mümeyyiz)dir. Rüşdün ölçüsü ise malı saçıp savurmamak, mal üzerinde makûl tasarruflarda bulunmaktır. Ebû Hanîfe'ye göre akıl ve ruh sağlığı içinde ergenlik çağına gelmiş olan insan aynı zamanda rüşd çağına da gelmiştir ve reşiddir.

Gencin Hakları ve Sorumlulukları:
Yukarıdaki tabloya bakarak kişinin yaklaşık oniki yaşına kadar çocuk, bu yaştan sonra ise genç olduğunu söyleyebiliriz. Olgunluk yaşta değil, baştadır. İhtiyarlığın hangi yaşta başladığı ise bizim ilgi sâhamızın dışında kalmaktadır.

1. Temyizli çocuk:
İslâm hukukunda insan, doğumundan itibaren tam olarak medenî haklardan istifâde (vücûb) ehliyetine sahiptir. Medenî hakları kullanma ehliyetine (edâ) gelince bunun, temyiz çağından itibaren oluşmaya başladığını görüyoruz. Temyiz çağındaki çocuk "bağışlama, vakfetme, kefâlet, boşama" gibi tamamen aleyhine ve zararına olan hukûkî tasarruflara ehil değildir; bu sahada edâ ehliyeti yoktur. Bağış ve sadakayı kabûl, vekâleten alım-satım gibi lehine olan ve yetişmesinde faydası bulunan tasarruflara ehliyet ve yetkisi vardır. Kendi namına alım-satım, kira, ortaklık vb. tasarrufları ise kanûnî temsilcisinin (veli, yahut vasinin) izin ve muvâfakatına bağlıdır. Bunu önceden alabileceği gibi, tasarruftan sonra da alabilir.

2. Ergen insan (genç):
12-15 yaş arasında ergenlik çağına ulaşan genç, İslâm hukukunda tam olarak medenî haklardan istifâde ve bu hakları kullanma ehliyetine sahiptir. İbâdetlerden evlenmeye ve boşanmaya, cihad (askerlik) mükellefiyetinden devlet başkanlığına kadar bütün tasarruf ve selâhiyetler, diğer şartlar yanında çağ ve yaş bakımından yalnızca ergenliğe bağlanmıştır. Mâlî tasarruflar bakımından reşid olma konusunda Ebû Hanîfe ile iki büyük talebesi Ebû Yusuf ve Muhammed arasındaki ictihad farkı meşhurdur. Bu iki müctehide göre ergenlik çağına geldiği hâlde mâlî tasarruf bakımından olgunluk göstermeyen ve bu sebeple de reşid sayılmayan gence mal teslim edilmez ve kendisi mâlî tasarruflara ehil (selâhiyetli) sayılmaz. Çünkü malın kendisine teslim edilmesi ve tasarruf selâhiyeti tanınması hâlinde bunu saçıp savuracak, sonra da topluma yük olacaktır; bunda ise hem millî servet, hem de toplum için zarar vardır. Bu zarar kişiyi kısıtlı hâle getirmekten daha önemlidir.
Ebû Hanife bu konuda iki talebesinin tam karşısında yer almış ve şu görüşü savunmuştur: Ergenlik çağına gelmiş bir insanı kısıtlı hâle getirmek, onu insandan aşağı seviyedeki canlılarla bir tutmak olur. İnsanın hürriyet ve şahsiyetine karşı bundan daha büyük bir zarar düşünülemez. Millî servetin ve toplumun israftan zarar görmesi, insanın aşağılanması yanında çok önemsiz kalır; bu sebeple akıl ve ruh sağlığı içinde ergenlik çağına gelen genç hacr altına alınamaz, tasarrufları kısıtlanamaz. Gençlerin ehil ve selâhiyetli oldukları makamlar ve tasarruflara bazı örnekler vererek yazıyı bağlamak gerekirse:
Amme hukûku sahasında şûrâ meclisi üyesi olmak, devlet başkanı olmak, bunların seçimine katılmak, hâkim, asker, komutan, aile reisi olmak... bunlar için yeterli olma yanında çağ ve yaş bakımından yalnızca ergenliğe bağlanmıştır. Ergenlik çağına gelen; yani çeşitli ictihadlara göre asgarî oniki, azamî onsekiz yaşındaki genç, yukarıda sayılan makam, selâhiyet ve tasaruflara ehildir.
Husûsi hukûk sahasındaki geniş selâhiyet ve ehliyetine yukarıda işaret edilmişti. Bu konuda bir çarpıcı örnek de evlenme ehliyetidir. Hanefî müctehidlere göre ergenlik çağına gelmiş bulunan erkek ve kız, velisinin izni olsun olmasın, evlenmeye ve evlenme akdinde bizzat irâde beyanında bulunmaya selâhiyetlidir.
İslâm gerekli tedbirleri alarak, uygun eğitim çevresini oluşturarak iyi yetiştirdiği ve bu sebeple güvendiği genç nesli böylesine geniş selâhiyetlerle donatmakta tereddüt göstermemiştir.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

  Şu anda sayfası gösterilen kitap.
Bu Kitapta:
Önceki Başlık
Sonraki Başlık
İçindekiler
Site Sayfaları
Ana Sayfa
Hakkında
Makaleleri
Kitapları
Soru Konuları
Soru Listesi
Hayrettin Karaman`ın Sohbetleri
Şiirleri
Bestelenmiş ve Seslendirilmiş Şiirleri
Bütün site içeriğinin genel kelime indeksi.
Sitede Arama
Hayrettin Karaman'ın Siteye Son Eklenen Yazıları
E-posta
Siteyi Link ve Kaynak Gösterimi
m.HayrettinKaraman.net Mobil-Metin Versiyonu Hakkında

Facebook Sayfası:

Bulunduğunuz Sayfayı:



Sayfa başına gider Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
   
Bu Kitapta: Önceki Başlık Sonraki Başlık İçindekiler