HayrettinKaraman.net Site Ana Sayfasına Geçiş Facebook Sayfasına Geçiş Twitter Sayfasına Geçiş instagram Sayfasına Geçiş YouTube Sayfasına Geçiş
Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
 


I. Geri Kalmış Toplumların Kalkınmasında İktisadi Problemler

"Yeryüzünü sizin için kullanılır hâle getiren odur, yollarında yürüyün ve rızkından yeyin, dönüş yalnız O'nadır."
Kur'ân-ı Kerîm

Bu geceki konferansımızın mevzûu, kalkınmakta olan veya geri kalmış ülkelerin problemleri etrafında dönüp dolaşacaktır. Gerçi bu, üzerinde çok konuşulmuş bir mevzûdur. Çünkü bütün geri kalmış ülkelerde ıslâhatçı, idareci ve sorumluların seslerinin kalkınma sloganları çınlattığını görüyoruz. Bilhâssa uzun bir müddet, bu ülkelerin milletleri üzerinde çöreklenen sömürgecilikten kurtulma hareketlerinden sonra, bu sesleniş ve dâvetlerin hedefi: " Sanâyîleşmek ve maddî refah kervanına katılmak, devamlı ve dinamik ilerleme fitilini ateşlemek, iktisadî gelişmenin serî arabasını harekete geçirmektir." Bir yandan bu böyle iken öte yandan bilhâssa son yirmi yıl içinde, iktisatçıların ve diğerlerinin bu mevzûdaki yazı ve kitaplarının büyük bir yekûne ulaştığını görüyoruz; öyle ki bu problemler etrafındaki yazılara artık önem verilmez oldu; çünkü bunlar - öncekilere- yeni bir şey eklemiyor. Bilhâssa kalkınmakta olan ülkelerin problemleriyle meşgul milletlerarası ve yerli birçok müessese vücûda getirildikten sonra, geri kalmışlıktan söz etmek de alışılmış bir durum hâline geldi.
Bütün bunlara rağmen; iktisadî problemlerden ve Avrupa iktisadî kalkınma seviyesine ulaşmak için yapılması gereken seri sıçramaların engellerinden kurtulma yolu hâlâ aydınlanmış değildir. Âlimler ve mütehassısların gösterdikleri, parçacı tedâvî çârelerinin çokluğu, ufkumuzu biraz daha karartıyor. Bugünün dünyasında yer alan kalkınmaktaki ülkelerde gördüğümüz durumlar, ufkumuzdaki karanlığı, bu durumların tahlilindeki güçlüğü daha da katmerleştiyor. Bundan daha güç olanı da onları tadîl etmek veya değiştirmektir.
Finansman, yeterli sermâye, yatırım imkânları, iktisâdî ve mâlî siyâset ile para siyâseti gibi iktisatçıların aydınlattığı ve üzerinde söz edilmesi mutâd hâle gelmiş problemleri tekrarlamaktan mümkün olduğu kadar uzak duracağım. Bize göre iktisâdî problemlerin sebeplerini, gördüğümüz ve geri kalmış toplumlar arasında uzun, amelî ve güç tecrübelerden sonra inandığımız şekliyle açıklamaya çalışacağım. Bugün huzurunuza getireceğim düşünce ve görüşler, ilimde ihtisasa bağlı bazı zevâta göre; iktisad sâhasından uzak telâkki edilebilir. Fakat ben de Sawyer'e katılarak derim ki: İktisad ilminin çerçevesi dışında görülen bu sâha ve mevzûlara, her an artan yoğunluk ve titizlik ile önem verip yönelmedikçe, iktisâdî kalkınmaya mahsus zorlu problemlerin halline hiçbir halde muvaffak olamayız 1
Son asırlarda dünyamız, iktisâdî ve teknolojik gelişmede büyük mesafeler katetmiş, bu da maddî hayatın seviyesini yükseltmiştir. Ancak teknolojik ve iktisadî gelişme ve buna bağlı bulunan dinamik sosyal gelişmenin tesiri, daha ziyâde orta ve kuzey-batı Avrupa ve Kuzey Amerika'da görülmektedir. Yâni bu gelişmenin maddî netice ve semeresi, Japonya ve Rusya istisna edilirse dünya nüfusunun %16 sını teşkil eden bu milletlerin tekelinde kalmıştır. Buna mukâbil diğer bölgelerde, potansiyel üretim vâsıtalarının devamlı ve muntazam artışı ile faâl üretim gücünün azlığı arasında açık bir çelişki göze çarpmaktadır.
Kalkınmakta olan ülkeleri, tarih, coğrafya ve millet esaslarına göre sınırlandırmanın kolay olmadığını zikretmeliyiz. İleri ülkeler yeryüzünün çeşitli bölgelerine yayılmıştır; buralarda farklı milletler oturmakta ve çeşitli medeniyetlerin karışımını temsil etmektedirler. Bunlar arasında Çinliler, Hindliler ve Araplar gibi bazıları eski medeniyetlere dayanıyorlar. Bazıları sömürge tesiri altında bulunuyorlar. Aralarında bölge ve coğrafî özellikler, nüfus yoğunluğu, tabiî zenginlikler bakımından farklar mevcût; ancak bize göre bunların birleştiği dört nokta vardır:
1. Aralarında farklılık bulunmakla beraber iktisadî, içtimaî ve teknolojik sâhalardaki kalkınma seviyelerinin düşüklüğü ve zayıflığı.
2. Tıbbın ve tedâvî imkânlarının gelişmesi sebebiyle doğum nisbeti yüksek seviyede dururken, ölüm nisbetinin düşmesi neticesinde, sınaî kalkınmasını yapmış ülkelere nisbetle bu ülkelerde nüfus artışının daha fazla olması.
3. Bütün bu ülkelerde, kalkınmış ülkelere karşı çelişik durum ve tutumların hâkim olması. Bir taraftan muayyen ölçüde iktisâdî, siyasî ve fikrî bağlılık, başkasına güven ve taklit ihtiyacı, diğer taraftan karşı oluş, hürriyet ve bağımsızlık eğilimi..
4. Bu cemiyetlerin, "yaygın ve hâkim bir statik durumdan dinamik bir sosyal duruma geçiş aşamasında bulunmalarının" mümeyyiz vasıfları olması. Bu değişme merhalesinin husûsîyeti de çelişme, çekişme ve çarpışmalarla dolu olan dengesizliktir.
Bu dört noktadan ve bu dört çerçeve içinde - aralarında büyük farklar bulunmasına rağmen- kalkınmakta olan ülkeleri, başkalarından farklı bir birlik içinde ele alabiliriz.
Kalkınmanın tabiî problemlerine geçmeden önce, bu devletlerin geri kalmışlığının ortak manzarasını teşkil eden birkaç noktaya daha temas edebiliriz:
1. Üretim seviyesinin düşüklüğü ve buna bağlı olarak ferd başına düşen milli gelirin azlığı. 1969 yılında, yıllık millî gelirden ferd başına düşen payın, Amerika Birleşik Devletlerinde; meselâ Mısır, Pakistan, Burma ve Hindistan gibi ülkelerdeki ferd başına ortalama millî gelirin 25 katı olduğunu görüyoruz.
2. Sağlık şartlarının düzelmesi, bulaşıcı hastalıklara karşı müessir savaş sâhalarındaki ilmî gelişme sebebiyle, nüfusun artışı ile mukâyese edildiği zaman, millî gelirdeki artışın düşük olması. Millî gelirdeki artışın büyük bir kısmını, sayısı artan nüfusun yiyerek tüketmesi, bu artışın tesirini büyük ölçüde azaltmaktadır.
3. Nüfusun çoğunun en basit üretim âlet ve vâsıtalarını kullanarak ilkel üretim ile yâni zirâat, hayvancılık, orman ve balıkçılık ile veya ham ihraç maddeleriyle meşgul olmaları.
4. Mûtad olarak mülkiyet yapısının, iktisadî bakımdan faydalı olmayan şekillerden - birbirine zıt - ikisini ihtivâ etmesi:
a) Sermaye, sevk ve idare gibi imkânlar çerçevesinde en yüksek verimin gerçekleşmesi mümkün olmayacak ölçüde büyük topraklar ve buna ilâve olarak büyük toprak sahiplerinin, modern ziraî vâsıtalar karşısındaki menfî tutumları; bu aynı zamanda zirâat sektöründe çalışan işçilerin üretime katkılarının artmasına da mâni olmaktadır.
b) Toprak sahibinin aile geçimine kâfi gelecek veya bunu zorla karşılayacak ölçüde küçük topraklar.
Büyük mülk topraklarda tam olarak işletilemeyen toprak parçalarına rastlarken, küçük toprakların istihsal için lüzumundan fazla zorlandığına şâhid oluyoruz. Bunların her ikisi de toprağın veriminin devamlı eksilmesine sebep oluyor.
5. Bunun tabiî neticesi olarak toprağın veriminin düşük olması. Meselâ İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki devrede Amerika'da ferd başına ortalama verim 2,5 ton, Avrupa'da bir ton olurken, Latin Amerika'da 0,58, Asya'da 0,22, Afrika'da 0,12 ton olmuştur.2
6. İstihsalde, sermâyeye dâhil malzemenin kullanılmasındaki sınırlılık veya yetersizlik (Taşıma ve enerji kesimi de buraya dâhil.) Bunun da sebebi sermâye oluşturmada yetersizlik, sermâye ellerinde bulunan kimselerin kapitalist olmamaları, fabrika ve işyerlerinin sahiplerinin de gerçek mânâda organizatör iş adamı hüviyetinden uzak bulunmalarıdır.
Bunlar, kompüter mânâsında 3 iyi bir iş adamının ve müteşebbisin mümeyyiz vasfı olan yeterliliğe, üretim ve unsurlarını en verimli bir şekilde birleştirip kullanma gücüne; atılganlık, teşebbüs ve cesâret rûhuna muhtaç kimselerdir. Kalkınmakta olan ülkelerdeki servet sahipleri, zirâî veya başka kaynaklardan kazandıkları gelirlerini lüks, gösteriş ve israf yolunda, zînet ve mücevherât uğrunda, eğer bunları saklamaya cesâret edemezlerse, yabancılara ait senet ve tahviller edinme yönünde harcamayı tercih ediyorlar. Bu servetleri, ülkelerinin iktisâdî hayatını destekleme yerine böyle yerlerde harcıyorlar. Buna şunları da ilâve etmek gerekiyor: Bilhâssa küçük tasarruf ve istihsal sahipleri için banka ve kredi kuruluşlarına ihtiyaç vardır. Siyâsî istikrarın bulunmaması, çeşitli tehlikeler, para değerinin ve karşılığının oynaklığı, iktisâdî faâliyetlere hükümetlerin âni müdahaleleri de yabancı sermâyeyi ürkütmektedir.
7. Sağlık şartlarının bozuk, ortalama ömrün kısa ve beslenmenin yetersiz olması.
8. Genel öğrenim oranının düşük, okuma yazma bilmeyenler nisbetinin yüksek oluşu. Bunun eseri ve neticesi posta, telefon, telgraf, gazete ve radyo gibi haberleşme faâliyet ve vâsıtalarının zayıf ve meslekî öğretim ve eğitimin yetersiz olmasında görülüyor.
9. Yukarıda geçen sebepler neticesinde çalışanların üreticiliklerinin düşük olması.
10. Bu şartlar altında üretim giderlerinin daima düşük olmaması. Faâl (üretici) güçlerin düşük olan nominal masrafları (ücret vb.) düşük üreticilikle atbaşı beraber yürümektedir. Fakat buna -ister zaman kaybı, ister eşyanın telefi olarak yansısın- yüksek nakil masrafları eklenmektedir.
11. Çeşitli üretim âmillerinin (unsurlarının) nisbetleri arasındaki ilişkinin bozukluğu. Toprak, tabiî kaynaklar ve emeğe nisbetle - işçilerin çoğu da işinin ehli değildir- sermâye ve müteşebbis daha azdır. Bu durumda, üretimin potansiyel vâsıtalarından tam mânâsıyla istifade edilememekte, yüksek istihsal potansiyeline zayıf istihsal gücü eşlik etmekte, böylece ferd başına yıllık millî gelir düşük olmaktadır.
12. Müesseselerin azlığı, uzmanların yokluğu, mâhir işçi ellerinin eksikliği ve âdil karşılık (gelir) ile sermâye temininin güçlüğü, kalkınmakta olan ülkeleri bazı ham ve ilkel maddeler ile bir veya daha fazla ziraî mahsûl ihracına ve buna mukâbil bütün üretim malzemesi ile büyük ölçüde tüketim maddesi ithâline sevketmektedir. Bu dış pazarlara sıkı sıkıya bağlılık, bilhâssa ham madde alan devletlerdeki iktisâdî durgunluk vakitlerinde ve devletler arası anlaşmazlıklar, savaşlar sebebiyle sınâî devletlerde fiatların yükselmesi, ithal ve ihraç şartlarının ağırlaşması hallerinde, kalkınmakta olan ülkelerin birçok problemine en önemli sebebi teşkil etmektedir. Devlet bütçesinin gümrük gelirlerine dayandığı gözönüne alınırsa, ihraç mallarındaki her düşüş veya umûmî olarak dış ticaretteki her değişiklik karşısında, kalkınan devlet ekonomisinin çok hassas olacağı tabiîdir.
Bu on iki nokta - bazıları bunların bir kısmına veya hepsine birden sebep olarak bakıyorlarsa da- bize göre geri kalmışlığın işâret ve manzarası olmaktan öteye geçmez. Ancak bunlar, mezkûr cemiyetlerin kalkınma çabalarının karşısındaki problem ve engellerin hacmi ve uzantıları hakkında bize bir fikir verebilir.
Hemen her zaman iktisatçılar, iktisâdî ile içtimaî, siyasî ve psikolojik âmilleri birbirinden kesin bir çizgi ile ayırmaya çalışmışlardır. Bunun sonunda, kalkınma çabasının karşılaştığı esas problemler ve engeller; hep iktisâdî açıdan değerlendirilmiş, problem yalnızca iktisâdî gelişmenin iki kutbu sayılan tasarruf ve üretimin gelişme hızının artmasına bağlanmış; sanâyîleşmeye önem vermek, yatırım hacmini arttırmaya ve istihsal programını genişletmeye dâvet, bu ülkelerde slogan hâline gelmiştir. Bugüne kadar geri kalmışlığın üstesinden gelme hedefine yöneltilen maddî, teknik vâsıtaların büyüklüğüne rağmen, kalkınmakta olan devletlerin çoğunda alınan neticeler ümit kırıcı olmuş, bu ülkelerin bir çıkmaza girdikleri, yegâne kurtuluş yolunun da yabancı sermâyeden faydalanmak olduğuna inanç hâkim hale gelmiştir; çünkü iktisâdî problemleri kendi başına yenmelerinin imkânsızlığına inanılmaktadır.
Aşağıdaki satırlarda iki nazariyeyi tenkit edeceğiz. Bu nazariyeler, mezkûr devletlerin problemleri ile, içinde bulundukları durumun meşrûiyet ve tabiîliği mevzûnda muâsır iktisatçıların görüşleri arasında baş köşeyi tutmuş ve bütün güçlüklerin, problemlerin kaynağı olduğuna inanılmıştır:
1. Fakirlik çıkmazı.
2. Sınâî kalkınmasını yapmış devletler ile kültürel ve medenî ilişkilerin doğurduğu sonuçlar.


1. I. Sawyer, Social Structure and Economic's Progress, A.B.R. Vol 4 may 1951, P. 321. E.
2. J. Schhumpeter, Theorier der Wirtschal Hichen Entwcklung, Leipzig 1926.
3. U. N. Dep. Of Economic Afaairs, Land Reform, New York, 1951, p.4.



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

  Şu anda sayfası gösterilen kitap.
Bu Kitapta:
Önceki Başlık
Sonraki Başlık
İçindekiler
Site Sayfaları
Ana Sayfa
Hakkında
Makaleleri
Kitapları
Soru Konuları
Soru Listesi
Hayrettin Karaman`ın Sohbetleri
Şiirleri
Bestelenmiş ve Seslendirilmiş Şiirleri
Bütün site içeriğinin genel kelime indeksi.
Sitede Arama
Hayrettin Karaman'ın Siteye Son Eklenen Yazıları
E-posta
Siteyi Link ve Kaynak Gösterimi
m.HayrettinKaraman.net Mobil-Metin Versiyonu Hakkında

Facebook Sayfası:

Bulunduğunuz Sayfayı:



Sayfa başına gider Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
   
Bu Kitapta: Önceki Başlık Sonraki Başlık İçindekiler